2 Mayıs 2017 Salı

The Hate U Give - Angie Thomas | Aydan'ın Yorumu


Kitap Adı: The Hate U Give
Yazarı: Angie Thomas
Dili: İngilizce 
Sayfa Sayısı: 464
Goodreads Puanı: 4.72/5 
Benim Puanım: 5/5

Arka Kapak

On altı yaşındaki Starr Carter iki dünya arasında sıkışmıştır: yaşadığı yoksul mahalle ve gittiği özel okulun çevresindeki zengin mühit. Bu iki dünya arasında kurduğu sağlam olmayan denge, Starr'ın çocukluk arkadaşı Khalil'in bir polis memuru tarafından vurulmasına tanık oluşuyla sallantıya girer. Çünkü Khalil, olay yaşandığında söylenen aksine silahsızdır. 

Khalil'in ölümü ülkenin manşetlerine taşınır. Bazıları çocuğun bir suçlu, hatta bir uyuşturucu tüccarı ve çete üyesi olduğunu söyler. Bunu hazmedemeyenler sokaklarda protestolara başlar. Emniyetten bazı polisler ve mahallenin uyuşturucu baronu, olayın tanığı Starr'ı ve ailesini korkumaya çalışır. Herkes bilmek istediği tek şey ise, o gece aslında gerçekten ne olduğudur? Ve bunu cevaplayacak tek kişi de Starr'dır.

Starr'ın söylediği ya da söylemediği her şey kendi toplumunu etkileyecek ve ailesini de tehlikeye atacaktır.  


“I’ve seen it happen over and over again: a black person gets killed just for being black, and all hell breaks loose. I’ve Tweeted RIP hashtags, reblogged pictures on Tumblr, and signed every petition out there. I always said that if I saw it happen to somebody, I would have the loudest voice, making sure the world knew what went down.
Now I am that person, and I’m too afraid to speak.”


Starr Carter, çocukluk arkadaşının polis tarafından öldürülüşüne tanık olan 16 yaşında bir genç kız. Siyahi bir genç kız.

Siyahilerin ağırlıkta oldu varoş bir mahallede yaşıyor. Çete çatışmalarının ortasında hayatları her an tehlikede. Starr ve onun gibi çocuklar bunun farkında olarak yetiştirilmiş. Babası eski bir çete üyesi. Fakat bu işlerden elini eteğini çekip normal bir vatandaş olarak bir işletme açmış ve hiçbir illegal işle uğraşmıyor. Starr'ın çok iyi ama aynı zamanda karmakarışık bir aile hayatı var. Her zaman sosyal medyadan takip ettiği ve hashtaglerle lanet okuduğu siyahi cinayetlerinden birine tanık olduğunda ise ailesinin yanı Starr'ın hayatındaki her şey karmakarışık bir hal alıyor. Çocukluk arkadaşı hiçbir suçu olmadığı halde gözleri önünde, beyaz bir polis tarafından vurularak öldürülüyor. Ve Starr buna tanık olan tek kişi. Konuşmak ve adaleti sağlamak ile susup ailesini korumak arasında bir çatışmanın ortasında kalıyor. Çünkü adalet söz konusu bir siyahi olduğunda pek de yerini bulmuyor.

Ölen ölüyor, öldüren haklı olduğu iddiasıyla hiçbir şekilde yargılanmıyor. Çünkü öldüren beyaz bir polis. Çünkü ölen kişi bir siyahi, yani polise göre "azılı" bir suçlu. Masum olsun, ya da olmasın. 



“What's the point of having a voice if you're gonna be silent in those moments you shouldn't be?”  


Bu kitapta, uyuşturucu çetelerinden farksız bir şekilde sokakta insan avlayan polislerin varlığına tanık oluyoruz.

ABD'de geçtiğimiz yıllarda polis şiddetine maruz kalarak öldürülen siyahilerin sosyal medya sayesinde büyük protestoların merkezi haline gelmesinin ardından, Angie Thomas da bu şiddeti yine benzer bir şekilde ele almış ve öldürülen "o" isimlerin geride bıraktığı yıkımlara dikkat çekmek istemiş.


“If bravery is a medical condition, everybody's misdiagnosed me.”


Kitap fazla etkileyici ve sürükleyici. Bir yandan siyahilerin yaşadığı sıkıntıları okurken diğer yandan Starr yaşadıklarını birilerine anlatıp yeni bir ayaklanma başlatacak mı diye tırnaklarınızı kemiriyorsunuz. Çünkü böyle bir şey yapmak cesaret istiyor. İşin içine polisi haklı gösteren mahkeme sonuçları, konuşursa ailesine zarar verecek çete liderleri girince Starr "ne yaparsam yapayım kaybeden ben olacağım," korkusuna kapılıyor ve biz onun bu durumuyla empati kurmadan edemiyoruz.

Kitabın her bir olayıyla empati kurmadan edemiyoruz.

Angie Thomas sırf bu yüzden bile büyük bir alkışı hak ediyor bana kalırsa. İlk romanında, tanıdık olmasına rağmen bu kadar etkileyici bir hikaye ve trajik duruma rağmen yüzünüzde gülümseme oluşturacak karakterler yaratabilmesi, gelecekte yazacakları için beni şimdiden heyecanlandırıyor.


“You can destroy wood and brick, but you can't destroy a movement.”  


Şiddetle tavsiye edilir. Angie Thomas ve Starr Carter'la mutlaka tanışın. Sizi etkileyecek, uzun süre aklınızda yer edecek.

Not: Kitabın Türkçe hakları Yabancı Yayınları'nda. 

4 Nisan 2017 Salı

History is All You Left Me - Adam Silvera | Melike'nin Yorumu


Kitap Adı: History is All You Left Me 
Yazarı: Adam Silvera
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads Puanı: 4.25/5
Benim Puanım: 3/5 

Arka Kapak 

İlk aşkı ve eski erkek arkadaşı Theo, boğularak bir kazada ölünce Griffin'in dünyası çöker. Theo Kaliforniaya'ya üniversite için taşınmış ve Jackson isimli bir çocukla çıkmaya başlamıştır. Theo'nun zamanı geldiğinde ona geri döneceğinden neredeyse emin olan Griffin'in hayal ettiği gelecek ellerinden uçup gitmiştir.

İşleri daha kötü yapan ise, acısını gerçekten anlayan tek kişinin Jackson olmasıdır. Birbirlerine açıldıkça Griffin'in dünyası karmakarışık bir hal alır. Yanlış tercihlerin kurbanı olan Griffin, obsesif kompülsifliğine yenilirken sakladığı sırlar onu yiyip bitirir.  

Griffin, geleceğini yeniden inşa etmek için mazisiyle, hayatının her bir kalp kırıcı parçasıyla yüzleşmek zorundadır.


“I'll never understand how time can make a moment feel as close as yesterday and as far as years.” 


Silvera'nın yazım dilini seviyorum. Daha önce More Happy Than Not'ı da okumuştum ve o kitaba 5 yıldız vermiştim. Beni aşırı derecede etkilemişti kitaplardan biri olmuştu More Happy Than Not. Şimdi okusam o kadar yüksek puan verir miyim bilemiyorum açıkçası; ama etkilenmiştim o sıralar işte.

Bu kitabı da More Happy Than Not kadar seveceğimi ummuştum. Konusunu çok bilmiyordum, yine de başlığından ölümle alakalı olacağını çıkarabilmiştim. 

Kitap güzel başladı. Theo ve Griffin bana çok tatlı gelmişti. Birisi Harry Potter, diğeri Star Wars hayranıydı. O geçmişe döndüğümüz kısımları zevkle okudum hep. Ama bölüm geçtikçe, Griffin'e sinir olmaya başladım. Sonra hikayeye Theo'nun eski erkek arkadaşı Justin girdi ve benim kitaba olan ilgim söndü. Kitabın ortaları aşırı derece sıkıcıydı bana sorarsanız. Kitabı okuyup yol katedememek nedir bilir misiniz? Ha işte, o durumdan yaşadım.

Sonra kitaba sinir olup ikinci yarısını bir günde bitirdim (İlk yarısını okumam iki haftamı almıştı). Garip bir şekilde sonunu sevdim. Bence olaylar güzel bağlanmıştı. 

Ama bu tabii ortalarda ne kadar çok sıkıldığımı unutturmadı. O yüzden ortalama bir puan vermeye karar verdim. 

Tavsiye eder miyim? Eğer yavaş tempolu kitaplar okumayı seviyorsanız bir şans verin. Öbür türlü,  okurken birazcık sıkılabilirsiniz.




1 Nisan 2017 Cumartesi

History Is All You Left Me | Adam Silvera Röportajı

 

Adam Silvera, 1990 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde doğan ve New York'un Bronx bölgesinde büyüyen genç bir yazar. Liseyi bitirdikten sonra Barnes & Noble gibi pek çok kitapçıda çalıştı. Herkesin solundan yürümeyi ve çift sayıları tercih ediyor. Yayıncılık dünyasına kitap satarak başladı ve uzun süre Shelf Awareness için çocuk ve genç yetişkin kitapları yorumladı. İlk kitabı Mora Happy Than Not'ı 2015 yazında, ikinci kitabı History is All You Left Me'yi ise Şubat 2017'de çıkaran Silvera, şu sıralar -Eylül ayında çıkacak olan- üçüncü kitabı They Both Die at the End'i yazmakla meşgul.

Adam Silvera, Ocak ayında Entertainmet Weekly'e verdiği röportajda History is All You Left Me ve yazarlık hakkında konuştu ve ben de (Aydan) sizler için bunu çevirdim, buyrunuz efenim:

EW: İlk kitabında da yine gençlerin ölüm acısına değinmiştin. Bu konuda ilgini çeken şey neydi? Bunu kişisel terapi olarak mı görüyorsun?

Adam Silvera: Evet, terapi olarak görüyorum ama ben, aynı zamanda, ölümü sürekli sorgulayan insanlardan biriyim. History is All You Left Me, sevdiğiniz birini kaybetmenin nasıl uçlara varabildiğini anlatıyor. Normal bir ayrılık hikayesi değil. Bu, bir ayrılık ve ayrılığın ardından yeniden bir araya geleceğinizi düşündüğünüz kişinin ölümü ile ilgili. HIAYLM ile empatinin dibine vurdum çünkü bu kitap ve ilk kitabım, ikisi de, kap kırıklığının ardından yazıldı. Kendimi genç yetişkin dünyasının "Kalbimi kırdın, gidip bir kitap yazacağım," diyen Taylor Swift'i gibi hissediyorum.

EW: Genç okurları düşündüğünüzde böylesi bir üzüntüyü tasvir etmek farklı mıydı?

Adam Silvera: Hayır değildi. Hiç yetişkin kurgusu yazmadım ama yaşanılan üzüntüyü ya da bu kitaptan beklenen ölüm acısını abartmadım. Ben de hayatımda insanları kaybettim ama bu kitapta anlatılan şekilde değil. Kitabın sonuna geldiğimde benim için önemli olan şey böylesi bir acıyı iyileştirmenin kolay olmayacağıydı. Söz konusu sevdiğiniz ve gelecek hayali kurduğunuz birinin kaybı sonuçta. Ve bu çok üzücü. En yakın arkadaşlarınızdan birini kaybettiğinizde, bu kayıp sonsuza dek sizinle kalır. Önünüzde elbette umut dolu günler olur, mutluluk size tekrar uğrar ama sizin için çok önemli olan o kişinin kaybını her daim hissedersiniz. Hayatında birilerini kaybetmiş olan gençlere anlatmak istediğim de işte tam olarak buydu.

EW: Griffin'in acısını körükleyen şeylerden biri de onun OKB hastalığıyla mücadele etmesi. Griffin'in takıntılarını yazarken hastalıkla ilgili ne gibi araştırmalar yaptın?

Adam Silvera: Hiç araştırmadım, çünkü ben de bir OKB hastasıyım ve Griffin'in tüm takıntıları aslında benim kendi takıntılarım. Bu yazdığım en kolay şeylerden biriydi. Bana OKB ile ilgili bir teşhis konulmadı ama "uçlarda" olmadığımın farkındayım. Vurgulamak istediğim de buydu. İnsanlar "sen takıntılısın" diyerek geçiştiriyor ya da bunun kapıyı belirli bir sayıda çalmaktan ibaret olduğunu sanıyorlar. Fakat bazen öyle günler oluyor ki takıntılı düşüncelerim yüzünden hiçbir iş yapamıyorum. Bu kitap için araştırma yaptığım şey daha çok terapinin nasıl olacağı konusu üzerineydi.

EW: Griffin ve Theo'nun ebeveynleri çocukların hayatlarında oldukça ön planda. Böyle olmaları gerektiğine ne zaman karar verdin?

Adam Silvera: İlk kitabım hayatın cesur yönüyle alakalıydı. Yayınlanmadan bir hafta önce fark ettim ki ana karakterlerim boşanmış bir aile ortamında büyümüşlerdi.  Güney Bronx'da yaşadığım zamanlardaki gibiydi sanki. Bu yüzden biraz gardımı düşürmek ve mutlu ebeveynlerin olduğu bir ortamda büyüyen bir çocuk hakkında yazmak istedim. Ayrıca, çocuklarının gey ve biseksüel oluşuna pozitif yaklaşan anne babaların olduğunu da göstermek istedim. Çocuklarının cinsel tercihlerine karşı çıkan ebeveyn klişesinden uzak durmak benim için önemliydi. 


EW: Genç Yetişkin kurgularında biseksüel karakterler pek rastlanan bir şey değil. Griffin'in eski erkek arkadaşı Theo'nun, gey olan Griffin'in aksine, biseksüel olmasına hangi aşamada karar verdin?

Adam Silvera: Haklısın kurgu dünyasında biseksüel karakterleri pek görmüyoruz. On dokuz yaşında olduğum ve tüm arkadaşlarıma biseksüel olduğumu açıkladığımı hatırlıyorum. Kız arkadaşlarım olmuştu ve onlarla deneyimler falan yaşamıştım ama yaşım ilerledikçe gey olarak yaftalanmaya başladım. O zamanlar erkeklerin biseksüel olması gibi bir durum söz konusu değildi. O zamanlar sadece gey olan, bunu insanlara açıklamaktan korkan ve erkek gibi görünmek için çabalayan, adamlar vardı. Ben de buna aldandım, çünkü çok gençtim. Ve şimdi biseksüellerin de var olduğunu göstermek istedim. Theo biseksüel olduğundan %100 emin olmasa bile bu önemli bir konu. O daha cinsel kimliğini oluşturma yaşında ve kendini biseksüel olarak tanımlıyor. 20'sine geldiğinde hala yaşıyor olsaydı o da gey olarak tanımlanırdı.

EW: Son dönemlerde pek çok Genç Yetişkin kitabında cinsel tercih konusu işleniyor. Neden sence?

Adam Silvera: Bu bir farkındalık aslında ve bu gibi hikayelere talebin çok olduğunun göstergesi. Dışarıda bir sürü insan böyle karakterler okumak istiyor. Gelen ilgi yazarları bu tarz hikayeler yazmak konusunda cesaretlendiriyor. Ben bile daha önce farkına varmadığım pek çok şey öğreniyorum. Takip ettiğim online sunumlardan sonra düzenlemelerime daha çok dikkat eder ve incitici şeyler yapmamaya, karakterimi oluştururken kendi cinsel tercihimi geri planda tutmak gibi şeylere daha çok özen gösterir oldum. Genç Yetişkin dünyasında olmak için çok iyi bir zaman. Bazı insanlar [bu türde yazarken] hata yapmaktan korkuyor ancak elinizden gelenin en iyisini yazmak için çabalamak lazım. Doğru şekilde yazmanın ödülü bir yazar için inanılmaz bir duygu olacaktır.


27 Mart 2017 Pazartesi

History Is All You Left Me - Adam Silvera | Aydan'ın Yorumu


Kitap Adı: History is All You Left Me
Yazarı: Adam Silvera
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads Puanı: 4.25/5
Benim Puanım: 3/5 

Arka Kapak

İlk aşkı ve eski erkek arkadaşı Theo, boğularak bir kazada ölünce Griffin'in dünyası çöker. Theo Kaliforniaya'ya üniversite için taşınmış ve Jackson isimli bir çocukla çıkmaya başlamıştır. Theo'nun zamanı geldiğinde ona geri döneceğinden neredeyse emin olan Griffin'in hayal ettiği gelecek ellerinden uçup gitmiştir.

İşleri daha kötü yapan ise, acısını gerçekten anlayan tek kişinin Jackson olmasıdır. Birbirlerine açıldıkça Griffin'in dünyası karmakarışık bir hal alır. Yanlış tercihlerin kurbanı olan Griffin, obsesif kompülsifliğine yenilirken sakladığı sırlar onu yiyip bitirir.  

Griffin, geleceğini yeniden inşa etmek için mazisiyle, hayatının her bir kalp kırıcı parçasıyla yüzleşmek zorundadır. 


“There’s nothing wrong with someone saving my life, I’ve realized, especially when I can’t trust myself to get the job done right. People need people. That’s that.”  

Adam Silvera'dan ilk olarak More Happy Than Not okumayı hayal ederiyordum ama ekip olarak bunu okumaya karar verdik. Konusu okuduğumda, bu kitabı okurken kesin kalbim parçalara ayrılacak diye düşünmüştüm. Hiç öyle olmadı. Evet Griffin'in Theo'yu kaybettikten sonraki acısı hissediliyordu ama nedense karakterin takıntıları nedeniyle bu bir süre sonra rahatsız edici olmaya başladı.

Griffin, Theo'ya olan aşkını, geçmişe yolculuk yapıp anılarını hatırlayarak ve günümüzde [hali hazırda ölü olan] Theo ile içsel konuşmalar yaparak anlatıyor. İlişkileri bitiği için Theo'yu suçluyor adeta. Sitem dolu cümleler, sevimli geçmiş hikayeleri ile harmanlanıyor. Geçmişteki Theo ve Griffin acayip keyifli. İki aşık genç. İki nerd karakter. Biri Star Wars hayranı diğeri Harry Potter. Sevilmeyecek neleri var? Yok. Ta ki geçmiş günümüze taşınana kadar...

“Every universe I’ve created lately, your face keeps popping up in it.”
 
Körü körüne aşk yaşayan, karşısındaki insana aşk yerine takıntıyla yaklaşan karakterler her zaman sinirimi bozmuştur. Griffin de tüm sempatikliğine, Harry Potter hayranlığına ve hatta Cedric Diggory sevgisine rağmen sinirimi bozmayı başardı. Bir kere karakter OKB hastası ve ciddi takıntıları var. Hayatındaki her büyük olayı takıntı haline getirmesini bir yere kadar anlayabiliyor insan ama aşk söz konusu olduğunda bu bana biraz aşırı geldi. Gerçekçi değildi demiyorum ama bana göre değildi.

Geçmişteki Theo ve Griffin'i ne kadar sevdiysem günümüzdeki Theo ve Griffin'den de bi o kadar nefret ettim.

Adam Silvera okumaya bu kitapla başlamak benim açımdan çok da iyi olmadı ama o çok genç, çok sevimli bir yazar. İyi bir kalem. Ondan daha nice kitaplar okuyacağımızdan eminim.

Son olarak; yazarın Türkçe kitap hakları Pegasus Yayınları'nda.



25 Mart 2017 Cumartesi

History Is All You Left Me - Adam Silvera | Selin'in Yorumu


Kitap Adı: History is All You Left Me 
Yazar: Adam Silvera
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads Puanı: 4.25/5
Benim Puanım: 3.5/5

Arka Sayfa:
Griffin'in ilk aşkı ve eski erkek arkadaşı Theo, boğularak bir kazada ölünce kendi dünyası çöker. Theo California'ya üniversite için taşınmış ve Jackson'u görmeye başlamış olsa da, Griffin, Theo'nun doğru zamanda ona geri döneceğinden hiç şüphe etmemişti. Ama şimdi, kendisi için hayal ettiği gelecek çoktan uzaklaşmıştır.

İşleri daha da kötü yapan ise, onun acısını gerçekten anlayan tek kişi Jackson'tır. Ancak birbirlerine ne kadar çok açıldıysalar da, Griffin'inin dünyası daha çok çökmekte ve sakladığı sırlar onu daha da beter yapmaktadır.

Ve Griffin'in geleceğini yeniden inşa etmesi için, önce tarihini sonra kendi hayatının bulmacasındaki son parçayı önüne alması gerekir.


"Puzzles are sort of like life because you can mess up and rebuild later, and you're likely smarter the next time around."
-

Bu kitap tam olarak benim ilk Adam Silvera kitabım değildi. Bitirdiğim ilk kitabıydı. Daha önceden yazarın ilk ve o zaman çıkmış tek kitabı olan More Happy Than Not'ın ilk 100 sayfasını kumuş ve daha sonrasında sıkıldığım ve saçma geldiği için bırakmıştım. Açıkçası bu kitaptan sonra ona bir şans vermeyi düşünmüyorum değil.

History is All You Left Me, garip bir kitaptı. Başta fazlasıyla boğuk bir hava hakim olmasına rağmen, ortalarda toparlayıp aynı zamanda beni sinir eden; sonlara doğruysa daha çok sinir edip aynı zamanda da beni yumuşatan bir kitap oldu. Kitaba 20 gün ara verip saha sonra tekrar başlamam hiçbir şeyi etkilemedi. Her şeyi gayet net hatırlayabiliyordum. Bu beni kitaba devam ettiğime sevindirdi; çünkü bilmeden bile olsa kitaptan etkilendiğimi anladım.

Eğer yazar ana karakterin hatalarını fazla aptalca ve ana karakterin aşık olduğu çocuğu daha katlanabilir yapsaydı, kesinlikle bu kitaba beş puan verebilirdim. Çünkü olaylar, kitabın içindeki duygular, yazarın yazım şekli, ara karakterler olsun, her şey bu güzel, üzücü ve aynı zamanda nedensizce mutlu eden kitaptan beklenebileceklerden fazlaydı. Ayrıca Homofobik insanların kitapta geçmemesi, sadece Griff'inin acısınıa ve yaşadıklarına tanıklık etmemiz kitabın kendini sevdirmesinin nedenlerinden biriydi bence.

Umarım yazarın Eylül'de çıkacak kitabı They Both Die At the End bu kitabın güzelliğini taşır ve eksikliklerinin giderilmiş hali olur.


7 Mart 2017 Salı

Heartless - Marissa Meyer | Melike'nin Yorumu

 


Kitap Adı: Heartless 
Yazar: Marissa Meyer
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 464
Goodreads Puanı: 4.09/5




Arka sayfa:

Catherine, Harikalar Diyarı'nda en çok kıskanılan kızlardan biridir ve bekar Kral'ın favorisidir, ancak onun hayalleri bir taçta değildir; yetenekli bir fırıncı olduğu için, bir dükkan açmak ve Kalpler Krallığı'nın en iyi fırınını iştetmek istiyordur. Ama ailesinin gözünde, kraliçe olabilecek bir kadın için bu düşünülemez bile.

Cath, Kral'dan evlilik teklifini alması beklenen bir kraliyet balosunda, yakışıklı ve gizemli Jest ile karşılaşıyor. Hayatında ilk defa bu kadar etkilenen Cath, Kral'ı hayal kırıklığına uğratma ve ebeveynlerini kızdırma riski altında, Jest ile gizlice buluşmaya başlarlar.

Cath kendi kaderini seçmeye kararlıdır. Ancak büyü, delilik ve canavarlarla dolu bir ülkede kaderin onun için başka planları vardır.


(konunun çevirisini Selin yaptı, onun yorumunu da buradan bulabilirsiniz)

Heartless'ın İngilizcesi tam olarak 464 sayfa, ama bir dakika şöyle oturup kitapta neler olduğunu hatırlamaya çalıştığımda aslında o kadar fazla şeyin olmadığını fark ediyorum. Marissa Meyer'ın Ay Günlükleri serisini geçen yaz okuduğumda tek kelimeyle bayılmıştım, ve bu kitaptan da beklentim çok yüksekti, ancak ne yazık ki beğenmeyi umduğum kadar beğenemedim. 

Kitabın ilk yarısında kitabı okumak için kendimi zorlamam gerekti; çünkü kitap aşırı derecede yavaş ilerliyordu ve kitapta bir konu yoktu. Sadece Cath'in lezzetli tatlılar yapıp beni acıktırmasını okuduk ilk başlarda. Ben ilk birkaç bölümden sonra umudumu tamamen kaybetmiştim kitaptan - ama sonunda ikinci yarıda bir aksiyon başladı. Kitabı okumak için kendimi eskisi kadar zorlamıyordum artık ve hatta bir ara kendimi sürekli kitabı düşünürken bulmaya başladım. Cath değişmeye başladı, artık eskisi kadar tatlı ve iyimser değildi; düşünceleri kararmaya başladı ve hepimizin bildiği bu Kırmızı Kraliçe'ye dönüşmeye başladı - ve bence bu değişimi görmek çok güzeldi. Heartless sayesinde Alice Harikalar Diyarında hikayesine apayrı bir gözle bakmaya başladım.

Yine de kitabın sonunun daha ihtişamlı olmasını beklerdim, ikinci yarım o kadar güzel giderken kitabın sonları beni bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. Hatta açıkçası Meyer hemen o kısımları geçiştirerek yazmış gibi hissettim.

Meyer'ın yazım diline gelecek olursak, bu kitapta yazım dilini Lewis Carroll'unkine benzetmeye çalıştığı apaçık görülüyor ve bana sorarsanız, pek başarılı olamamıştı. Çok fazla detay vardı ve kitap gereksiz yere uzatılmıştı, 200 sayfalık olabilecek bir kitap 464 sayfaya çıkarılmıştı. Ancak yavaş olmasına rağmen akıcı bir kitaptı.

Genel olarak beğenmediğim kısımlar beğendiğim kısımlardan fazla olmasına rağmen, kitap bağımlılık yaptığı için ortalama bir puan vereceğim:

3/5 yıldız

İngilizce yaptığım Heartless yorumuma da buradan göz atabilirsiniz!




1 Mart 2017 Çarşamba

Heartless - Marissa Meyer | Aydan'ın Yorumu

Kitap Adı: Heartless
Yazarı: Marissa Meyer
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 464
Goodreads Puanı: 4.09/5
Benim Puanım: 3.5/5

Arka Kapak; 

Catherine, Harikalar Diyarı'nda en çok kıskanılan kızlardan biridir ve bekar Kral'ın favorisidir, ancak onun hayalleri bir taç değildir; yetenekli bir pastacı olduğu için, bir dükkan açmak ve Kalpler Krallığı'nın en iyi fırınını işletmek istiyordur. Ama ailesinin gözünde, kraliçe olabilecek bir kadın için bu düşünülemez bir şeydir.

Cath, Kral'dan evlilik teklifini alması beklenen bir kraliyet balosunda, yakışıklı ve gizemli Jest ile karşılaşır. Hayatında ilk defa bu kadar etkilenen Cath, Kral'ı hayal kırıklığına uğratma ve ebeveynlerini kızdırma riski altında, Jest ile gizlice buluşmaya başlarlar. 

Cath kendi kaderini seçmeye kararlıdır. Ancak büyü, delilik ve canavarlarla dolu bir ülkede kaderin onun için başka planları vardır.

"A heart, once stolen, can never be taken back."

Marissa Meyer bizi Lewis Carroll'ın yüzyıllar önce yarattığı Alice Harikalar Diyarında'ya yeniden götürüyor. Bir yeniden anlatım demek doğru olur mu bilmiyorum çünkü bu hikaye anlatılan konu farklı ama hep merak edilen bir şey; Red Queen.

Heartless bizi Alice, delikten Harikalar Diyarına düşmeden öncesine götürüyor ve Kırmızı Kraliçe'nin neden kalpsiz birine dönüştüğünü anlatıyor.

Kırmızı Kraliçe bu hikayede beni en çok etkileyen ve nefretinin nedenini hep merak ettiğim bir karakter olmuştu. Bu durum Marissa Meyer'ın da aklını kurcalamış olacak ki Red Queen nasıl Red Queen oldu, neden oldu sorularına cevap vermek için bir kurgu yaratmış.

İlk başlarda sıkıcı, oldukça sıkıcı, gelse de ikinci yarısında taşlar yerine oturmaya, yazarın anlatmak istediği şey şekil almaya başladı. Catherine'in Jest'le olan ilişkisi, Jest'in gizli görevi, Şapkacı'nın sinir bozucu halleri... derken kitap karanlık bir hal aldı.

"But hoping is how the impossible can be possible after all."

Alice Harikalar Diyarında yıllar yıllar önce okuduğum (muhtemelen kısaltılmış versiyonuydu) bir kitaptı. Olayları net olarak hatırlamıyorum fakat orada olan pek çok şeyin Heartless'a taşınmış olduğunu görebilirsiniz. Burada anlatarak spoiler vermek istemiyorum ama kitabın son bölümlerinde geçen Ayna konusunun Alice ile paralel olmasına sevindim. Ve sanırım okurken beni heyecanlandıran en büyük şey de bu oldu.

Marissa Meyer, benim ve daha birçok kişinin aklına takılan soruya cevap vermek istemiş ama iyi mi yapmış emin değilim. Sadece Kırmızı Kraliçe'nin nefretine bir neden uydurmak onu çok zorlamamış olsa gerek. Daha farklı bir neden beklerdim. Kitabın ikinci yarısını keyifle okudum ama genel olarak Lewis Carroll edasıyla yazılmış olması hoşuma gitmedi doğrusu.


Not: Kitabın Türkçe baskısı "Kalpsiz" adıyla önümüzdeki haftalarda Artemis Yayınları'ndan çıkacak.

Beni THECENTERWILLHOLDINSTAGRAMTWITTERFACEBOOK ve GOODREADS'te bulabilirsiniz :)