27 Şubat 2017 Pazartesi

Heartless - Marissa Meyer | Alıntılar

Merhaba millet ben Aydan, biliyorsunuz Şubat ayında bestbookforever blogu olarak Marissa Meyer'dan Heartless'ı okuyoruz. Kitabı henüz bitiremedim ama 1-2 güne bitirip yorumumla karşınızda olacağım. Yorumumu bloga ekleyene kadar siz Selin ve Gülnur'un yorumlarına göz atabilirsiniz. 

Ben kitaba kaçarken sizleri güzel alıntılarla başbaşa bırakıyorum.

*Çeviriler ve görseller bana aittir. 

"Bir şey, sırf seni korkutuyor diye ona inanmamak tehlikelidir."


"Sana karşı çıkmak istemiyorum Anne ama bir taç pek de işlevsel bir şey değildir; amaçsızca birinin başında durmak dışında. Ah, sanırım parıldar da."

"Cath, bu genç yüzün ömründe gerçek anlamda bir gülümsemeye tanık olup olmadığını merak etti."


"Umut etmek, imkansız olan bir şeyi mümkün kılmak değil midir zaten."


"Bir kalp, bir kere çalındığında bir daha geri alınmaz."


"Bazen kalbiniz dinlemeye değer tek şeydir."


"Her şeyin ötesinde, ben seni seçiyorum."


Beni THECENTERWILLHOLDINSTAGRAMTWITTERFACEBOOK ve GOODREADS'te bulabilirsiniz :)

25 Şubat 2017 Cumartesi

Heartless - Marissa Meyer | Gülnur'un Yorumu

Kitap Adı: Heartless 
Yazar: Marissa Meyer
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 464
Goodreads Puanı: 4.09/5
Benim Puanım: 2.5/5 

Arka Sayfa;

 Catherine, Harikalar Diyarı'nda en çok kıskanılan kızlardan biridir ve bekar Kral'ın favorisidir, ancak onun hayalleri bir taçta değildir; yetenekli bir fırıncı olduğu için, bir dükkan açmak ve Kalpler Krallığı'nın en iyi fırınını iştetmek istiyordur. Ama ailesinin gözünde, kraliçe olabilecek bir kadın için bu düşünülemez bile.

Cath, Kral'dan evlilik teklifini alması beklenen bir kraliyet balosunda, yakışıklı ve gizemli Jest ile karşılaşıyor. Hayatında ilk defa bu kadar etkilenen Cath, Kral'ı hayal kırıklığına uğratma ve ebeveynlerini kızdırma riski altında, Jest ile gizlice buluşmaya başlarlar.

Cath kendi kaderini seçmeye kararlıdır. Ancak büyü, delilik ve canavarlarla dolu bir ülkede kaderin onun için başka planları vardır.

...

‘I don’t mean to argue, Mama, but a crown doesn’t really do much of anything. Just sits on one’s head, quite useless. Oh, I suppose it sparkles.’

Bu kitaba ciddi anlamda sinirliyim. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. Marissa NE YAPTIN SEN?

Kitap Alice Harikalar Diyarında uyarlaması olsa da hikayenin geçtiği dünya ve birkaç karakter dışında iki kitap arasında hiçbir bağlantı yoktu. Zaten onlara da ısınamadım. Ayrıca hikayenin neden bu dünya üzerine kurulduğunu da anlamış değilim. 

Kitapta ciddi bir konu eksikliği vardı. Asıl noktayı anlamakta çok zorlandım. Aşk ve insana yaptırdıkları mı? Sevdiğin birini kaybetmenin hissettirdiği öfke mi? Yoksa hiçbir şey mi?? 
Kitabın gerçekten güzel bir kurgusu olduğunu umuyordum ama aslında doğru düzgün bir kurgu bile olmaması? Karakterlerle de çok ciddi sıkıntı yaşadım.

Catherine, başlarda hoştu ama sonradan baya sinir bozucu bir hale geldi. Jest her ne kadar kilit roldeki bir karakter olsa da bence çok pasif bırakılmıştı. Daha etkili olmasını beklerdim. 
En çok üzüldüğüm ise belki de Şapkacı'nın AŞIRI sinir bozucu olmasıydı. Şapkacı benim en sevdiğim karakterlerden biridir ve böyle gösterilmesi hiç hoşuma gitmedi. Orijinalinde bu kadar sempatik bir karakteri neredeyse kötü adama dönüştürmek? *ironi??*

Bu arada yazarın Ay Günlükleri serisi en sevdiğim serilerden biri ve neden bu tarz bir kitap yazdığını anlayamadım. Ay Günlükleri gerçekten çok orijinal bir konusu olan ve sürükleyici bir seri. Bu kitapla kalitesini biraz düşürmüş bence. Her ne kadar kitapların konuları farklı olsa da kalemindeki o sürükleyiciliği görememek bir miktar üzdü :(

Kitabı okurken sanki birisi karşıma geçip bana izlediği bir filmi en ince ayrıntılarıyla anlatıyormuş gibi hissettim. Bu gerçekten çoğu insanı zorlayabilecek türden bir yazım türü ve ben de kitabı bu yüzden yavaş yavaş okudum. Ama buna rağmen okuması güzeldi. 

Yine de gerçekten hayal kırıklığına uğradım, duyduğumdan beri okumak için sabırsızlandığım bir kitaptı ama maalesef beklentimin çok altında kaldı. 

>• instagram •< 
>• goodreads •<

24 Şubat 2017 Cuma

Heartless - Marissa Meyer | Selin'in Yorumu


Kitap Adı: Heartless 
Yazar: Marissa Meyer
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 464
Goodreads Puanı: 4.09/5
Benim Puanım: 4/5



Arka Sayfa;



 Catherine, Harikalar Diyarı'nda en çok kıskanılan kızlardan biridir ve bekar Kral'ın favorisidir, ancak onun hayalleri bir taçta değildir; yetenekli bir fırıncı olduğu için, bir dükkan açmak ve Kalpler Krallığı'nın en iyi fırınını iştetmek istiyordur. Ama ailesinin gözünde, kraliçe olabilecek bir kadın için bu düşünülemez bile.

Cath, Kral'dan evlilik teklifini alması beklenen bir kraliyet balosunda, yakışıklı ve gizemli Jest ile karşılaşıyor. Hayatında ilk defa bu kadar etkilenen Cath, Kral'ı hayal kırıklığına uğratma ve ebeveynlerini kızdırma riski altında, Jest ile gizlice buluşmaya başlarlar.

Cath kendi kaderini seçmeye kararlıdır. Ancak büyü, delilik ve canavarlarla dolu bir ülkede kaderin onun için başka planları vardır.



"They were a little mad, if one was to be forthright."

Heartless'a başlarken gerçekten okuyabileceğime emin değildim; çünkü ilk beş bölümde hiçbir şey olmamıştı. Genelde elimde olan kitaplarda yavaş giden kitapları sevebilirim bile ama e-kitap halinde okumak ve Marissa Meyer'ın yeni yazım tarzına alışmak artı, telefon? Hiç hoş bir ikili değil.

Kitabın ilk bölümleri sıkıcıydı fakat daha sakin bir kafayla okusaydım kesinlikle en sevdiğim bölümler haline gelebilirdi çünkü Marissa öyle bir şekilde limonlu tart ve güllü makaronu anlatmıştı ki, gerçekten ama gerçekten, acıktım. Evet, limonlu tartı sevmesem bile o an bir tabak dolusu verseniz yiyebilirdim... (şu an gerçekleri açıklıyor)

Kitap, benim e-kitap versiyonu halime bakarsak, %20'lerde hızlanıyor ve eğlenceleşiyor. Cath'in tatlı yapma tutkusu ve onları anlatış şeklini gerçekten çok beğendim. Olayları Alice Harikalar Dünyası'nın yeniden kurgulanıp anlatılmış hali olduğu için bildiğim için kitabın sonunun kaçınılmaz olduğunu biliyordum ama Marissa'nın olayları ve anlatış şekli bu kitabın sonunu bile unutturdu.

Olayları anlatamayacağıma göre sadece ne kadar yerinde ve güzel olduğunu söyleyip geçebilirim ama şu ana kadar en çok söz ettiğim şeye değinmek istiyorum; yazım tarzı.
Günümüzde çoğu Genç Yetişkin kitaplarının sade bir dili var ve hele bunu Türkçe çeviri halinde okuyorsak, iyice basitleşiyor. Bu beni son bir yıldır fazlasıyla rahatsız eden bir durum oldu ve Marissa Meyer'ın diğer bir serisi olan Ay Günlükleri'nin son kitabı Winter'ı okumam da bu döneme denk geldi. Serinin ilk üç kitabını daha önce okuyup fazlasıyla sevmiş, fakat dördüncü kitapta olan olayların geride kalır bir yanı olmasa da yazım tarzı ikide bir çok canımı sıkmıştı.

 
Fakat Heartless'ta bu durum hemen gözüme çarptı. Bana kalırsa Marissa Meyer'ın tek eksiği buydu ve bu eksiğini Meyer çok güzel bir şekilde kapatmış. Doğal olarak kitap bazen fazla uzatılmış gibi gelsede bu bana pozitif bir şekilde yansıdı. Bilmiyorum belki de sizi bu kitabı baştan bıraktırabilecek bir unsur olabilir ama ben sabredin derim. Çünkü sondaki olayları okumak ve öğrenmek için değer.


"But hoping", he said, "is how the impossible can be possible after all."

3 Şubat 2017 Cuma

The Raven King - Maggie Stiefvater | Betül'ün Yorumu


Kitap Adı: The Raven King (The Raven Cycle #4)
Yazar: Maggie Stiefvater
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 439
Goodreads Puanı: 4.35/5
Benim Puanım: 5/5

Arka Sayfa;

Nothing living is safe. Nothing dead is to be trusted.
 
For years, Gansey has been on a quest to find a lost king. One by one, he’s drawn others into this quest: Ronan, who steals from dreams; Adam, whose life is no longer his own; Noah, whose life is no longer a lie; and Blue, who loves Gansey… and is certain she is destined to kill him.
 
Now the endgame has begun. Dreams and nightmares are converging. Love and loss are inseparable. And the quest refuses to be pinned to a path.


Ah, ah! Bir seriye daha veda ediyorumm. The Raven Cycle serisi benim ingilizce okuduğum ilk fantastik seriydi, bu yüzden elbette zorlandım ama yine de akıcı bir şekilde okumayı amaçladım. Serinin dört kitabından ilk üçüne de tam puan vermedim çünkü bir türlü üçü de gözümde tam puanı hak etmedi. İlk üç kitapta bana göre hep kopmalar, üzerinden anlatmalar ve tam istediğim hissi alamama duygusu vardı. Bu yüzden final kitabını mükemmel bulacağımı biliyordum. Final kitabını üç kitaptır beynimi yakan olay örgüsünün sonunda mantıklı bir sonuca varacağı, ana karakterlerden herhangi biri veda edecek mi etmeyecek mi diye soralar aklımda fırıl fırıl dönerken büyük heyecanla okuduğum bir kitap oldu. İlk yarıya kadar tam istediğim gibi değildi. Son kitapta ilk bölümden itibaren olayları açıklamaya başlamasını bekliyordum. Ondan ziyade son yüz elli sayfa merak ettiğim konular hakkında bana bilgi verdi. Son yüz sayfayı resmen nefesimi tutarak okudum. Gelişen olaylar ağzımı açık bırakıp bir süre kapamamı engelledi. Zaten son üç dört bölümde öyle bir ağladım ki.. Ciddi anlamda ana kurguya inanmıyordum, yok canım öyle bir şey olamaz diyordum. Ama Stiefvater sayesinde resmen yanaklarımdaki yaşlar yarışa girdi.


“No homework. I got suspended,” Blue replied.
“Get the fuck out,” Ronan said, but with admiration. “Sargent, you asshole.” 

Bu kitapta şimdiye kadar tanıdığımız kalabalık karakter ailesinde herkes az çok yer verilmişti. Bazılarını belki de son kez okuyor olmamız, kurdukları cümleleri benim için daha unutulmaz yaptı. Gansey bölümleri zaten her daim favorim olmuştu. Blue ile aralarında gelişenler falan her ne kadar fakirin karnını doyurmayacak kadar az olsa da gözlerimden kalp çıkarmasını sağladı. Son kitap tahmin ettiğimden daha sade bir dille yazılmıştı. Seride açık ara eleştirebileceğim şey; yazarın çok fazla karakter vs. olay sokup aklınızı bulandırması. Hangisinden kurtulanacak, daha yeni kimler gelecek, neler yapacaklar derken bu kadar çok karakter girip çıkartılmasaydı bence daha net olabilirdi.

“You're asking me to define an abstract concept that no one has managed to explain since time began. You sort of sprang it on me," Gansey said. "Why do we breathe air? Because we love air? Because we don't want to suffocate. Why do we eat? Because we don't want to starve. How do I know I love her? Because I can sleep after I talk to her. Why?”

Son kitaba ayıla bayıla okudum. Gerçekten çok güzeldi. O ağladığım satırların bana nasıl dokunduğunu anlatamam. Karakterleri ne kadar sevdiğimi, bağlandığımı fena şekilde anlamamı sağladı. Ama şunu belirtmeliyim ki bu serideki olay örgüsünün arka planı o kadar karışık ve çok açık bir şekilde belirtilmeye o kadar muhtaç ki, son kitapta her şeyin önümüze koyulmasını bekleyerek hata yapmış oldum. Tam manasıyla istediğim gibi her şey önüme çıkmadı ve itiraf etmeliyim ki bazı konularda hala aklımda soralar mevcut. Ama hata bende mi demeliyim bilemiyorum çünkü Stiefvatar tam anlamıyla seriyi gizemli yazmış. Bu gizemin ucunu hiç bırakmamak için de son kitapta bile ucundan beynimizi yakmak istiyor yine.


“To think you could have been dreaming the cure for cancer," Blue said. "Look, Sargent," Ronan retorted, "I was gonna dream you some eye cream last night since clearly modern medicine's doing jack shit for you, but I nearly had my ass handed to me by a death snake from the fourth circle of dream hell, so you're welcome."
Blue was appropriately touched. "Ah, thanks, man."
"No problem, bro.” 

Her neyse dostlar! Anlayacağınız okuduğum en heyecanlı, en mükemmel fantastik serilerden biriydi. İlk kitaptan beri beni yerimden zıplatıp, sayfalarına sımsıkı sarılmamı sağlayan, karakterlerini büyük bir merakla ve aşkla okumamı sağladı her zaman. Ayrıca bir daha bu kadar garip isimler içeren bir seri okuyabileceğimi hiç sanmıyorum. O zaman kısa hüzünlü bir veda edelim. Raven boys'lara takılıp duran ama aslında içten içe her birini seven medyum ablalarımız Persephone ve Calla'ya. Dışarıdan her ne kadar çok derin gibi görünmese de aslında kızı Blue'yu ne kadar sevdiğini tüm samimiyetiyle bize ispatlayan Maura'ya. Kafamın etini yiyen ve anlayana kadar canımı çıkaran Glendower ve Cabeswater harikalarına. Aslında içinde ne kadar yalnız olduğunu bildiğimiz, kendini yavaş yavaş sevdiren, arkadaşları için ölüme bile yürüyebilecek Adam'a. Manyak kuzgunu Chainsaw ile beni güldüren, rüya hırsızı, serseri ruhlu dazlak Ronan'a. Serinin başından beri nedensizce kendisine dair her şeyi sevdiğim ve her bölümü geldiğinde şevkle okuduğum meşhur Jane'imiz Blue,'ya. Ve son olarak da en çok canımı yakan, hakkında her şey spoiler olan, en derinden sevgimi kazanan Gansey'ime. Söyleyebileceğim son şey; seriyi okuyun!

Blue Lily, Lily Blue - Maggie Stiefvater | Betül'ün Yorumu

Kitap Adı: Blue Lily, Lily Blue (The Raven Cycle #3)
Yazar: Maggie Stiefvater
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 380
Goodreads Puanı: 4.34/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
There is danger in dreaming. But there is even more danger in waking up. 
Blue Sargent has found things. For the first time in her life, she has friends she can trust, a group to which she can belong. The Raven Boys have taken her in as one of their own. Their problems have become hers, and her problems have become theirs. 
The trick with found things though, is how easily they can be lost. 
Friends can betray. 
Mothers can disappear. 
Visions can mislead. 
Certainties can unravel.
Çok güzeldi, çok! İkinci kitaptan sonra üçüncüden büyük umutlarım vardı ve fena karşılandı. Gansey & Ronan hakkında psikopat derecede fangirl olsam da bu kitap yine onlar bakımından mahrumdu. Fakat bu durum çok gözüme batmadı çünkü gelişen olaylar sayesinde kitap o kadar güzel elimden aktı ki dördüncü kitabın bundan da harika olacağına eminim. Bu kitapta boğulmak istediğim tüm hislere boğuldum (aşk hariç). Bu sefer yazar tüm karakterlerin iç yüzleriyle tanışmamızı daha çok sağlamıştı. Zaten önce Blue'nun annesinin ortadan kaybolup yer altına gitmesiyle başlıyoruz. Blue ve annesi pek iyi geçinen, sıkı fıkı bir ikili değil. Aslında belki de öyleler ama bunu pek belli etmiyorlar. Fakat ne zaman ki Blue'nun annesi kayboluyor, bunun Blue'yu nasıl üzdüğüne defalarca kez tanık oluyoruz. Blue'yu zaten çok seviyordum, bu hislerini okuduktan sonra daha da çok sevdim. Diğer yandan Adam'ın aslında ne kadar yalnız biri olduğunu defalarca kez önümüze koyup bizi üzmesine de izin veriyoruz. Ha bir de Noah var elbette. Bir bölüm sonunda öyle bir isyan etti ki içim acıdı gerçekten. Onun hakkında konuşmak oldukça spoiler olduğu için neyin beni bu kadar üzdüğünü de geçiyorum.
"A coward's heart is no prize, but the man of valour deserves his shining helmet."
“I know when I'm awake and when I'm asleep," Ronan Lynch said.
Adam Parrish, curled over himself in a pair of battered, greasy coveralls, asked, "Do you?"
"Maybe I dreamt you," he said. 
"Thanks for the straight teeth, then," Adam replied.” 
Ayrıca bu kitapta Adam ve Ronan dostluk bakımından ilk defa gerçek anlamda yakınlaşıyorlar. Ve aslında üçlünün birbirine ne kadar bağlı olduğunu bu kitapta yazar çok daha samimi belirtmişti. Yalnız bu Adam ve Ronan bi halt yiyecek diye tahmin ediyorum ama bu spoileri şimdilik içime gömüyorum. En çok sevdiğim kısımlardan biri de aslında Blue ile hiç anlaşamayan Ronan'ın, Blue ortadan kaybolduktan sonra nasıl azimle onu aradığıydı. Bazı yaşadıkları sonucunda ona karşı sıcak davranması çok hoşuma gitti. Blue & Gansey sahnesi çok yoktu ne yazık ki. Artık şu lanet olası lanetin sahte olduğu falan ortaya çıksın da kavuşsunlar, yoksa orta yerimde çatlayacağım. Kitapta beni en çok etkileyen ve neredeyse gözlerimi dolduracak bir bölüm vardı ki... Blue, ilk kitapta öğrendiğinden beri ünlü dörtlü erkek grubumuzdan herhangi birine asla Gansey'in isminin bu sene içinde ölecekler listesinde olduğunu söylemedi. Bu kitapta üstüne gidilip defalarca kez aralarından birinin listede isminin yazıp yazmadığı sorulduğunda, yazar Blue'nun hislerini o kadar derin ve keskin belirtti ki çok beğendim o satırları. Ayrıca başka o kadar güzel satırlar vardı ki. Bu kitapta tüm karakterler gitgide birbirlerine bağlandılar.
“I'm glad you misdialed."
"Well. Easy mistake to make," she said. Might do it again." A very, very long pause. She opened her mouth to fill it, then changed her mind and didn't. She was shivering again, even though she wasn't cold with the pillow on her legs.
"Shouldn't," Gansey said finally. "But I hope you do.” 
Asıl olay örgüsüne geçersek bu seride arka planda tek bir şüpheli durum söz konusu ve üç kitaptır bu konu hakkında bir sürü şey öğreniyoruz ama asla tam olarak ortaya çıkıp bir sonuca varmıyor. İkinci kitapta bu durumdan hafif sıkılmıştım ama düşünüldüğünde üç kitap boyunca olayı ortaya çıkarmadan yazarın bunu çok sıkmadan büyük heyecanla anlatabilmesi de takdire şayan! Serinin her kitabında son elli sayfa çok heyecanlı geçiyor. Ama en heyecanlısı kesinlikle bu kitabın son elli sayfasıydı. Seriye bu kitapla beraber yine karakterler girdi ve ikisi de kötü. Son kitapta neler olacak, nasıl hislere bürünüp okuyacağım ve Gansey&Blue kavuşacak mı çok merak ediyorumm.

The Dream Thieves - Maggie Stiefvater | Betül'ün Yorumu

Kitap Adı: The Dream Thieves (The Raven Cycle #1)
Yazar: Maggie Stiefvater
Sayfa Sayısı: 450
Goodreads Puanı: 4.28/5
Benim Puanım: 3,5/5
Arka Sayfa;
If you could steal things from dreams, what would you take?
Ronan Lynch has secrets. Some he keeps from others. Some he keeps from himself.
One secret: Ronan can bring things out of his dreams.
And sometimes he's not the only one who wants those things.
Ronan is one of the raven boys—a group of friends, practically brothers, searching for a dead king named Glendower, who they think is hidden somewhere in the hills by their elite private school, Aglionby Academy. The path to Glendower has long lived as an undercurrent beneath town. But now, like Ronan's secrets, it is beginning to rise to the surface—changing everything in its wake.
İlk kitabın bomba gibi sonundan sonra ikinci kitabı aşırı merak ediyordum. Henüz doğru düzgün bir sahne okumadan büyük bir fangirl olarak Blue&Gansey diye sabırsızlanıyordum. Kitaba ilk başladığımda aslında birinci kitapta hiçbir bölümü Ronan'ın bakış açısından okumadığımızı fark ettim. Ronan hakkında sadece bi kuzguna bebeği gibi beslediğini, babasını öldüren sırdan haberi olduğunu ve babasının ölümünden sonra asla eskisi gibi olmayıp intihara bile kalkıştığını Gansey'in onun hakkında düşüncelerini bize aktarırken okumuştuk. Yazar Gansey ve Ronan'ı çok güçlü bir dostluğa sahip iki dost olarak gösteriyor ama her ne kadar birbirlerine sahip çıksalar da tam olarak o derin dostluk kavramı bana geçemedi.
In that moment, Blue was a little in love with all of them. Their magic. Their quest. Their awfulness and strangeness. Her raven boys.
Gansey'den Ronan hakkında duyduğumuz her şeyin asıl yüzünü öğreniyoruz bu kitapta. Ronan'ın aslında rüyalarında neler yaptığını ve bunun arkasına yatan sebebi. Kitabın ismine bayılmamak elde değil çünkü gerçekten rüya hırsızları! Fakat neden ilk kitaba göre bu kadar puan kırdığımı güzelce açıklayacağım. Öncelikle meşhur ley line olayı her ne kadar bu kitapla birlikte daha mantıklı bir yol alıp yavaştan açığa çıksa da benim tahmin ettiğim gibi dolu dolu değildi. Olayın tamamen ortaya çıkmayışını değil, daha çok olay geçmesi gerekirken benim düşündüğüm kadar heyecanlı geçmemesinden ötürü puan kırmadan edemedim.Seriye katılan Kavinsky baya matrak bir karakterdi. Sürekli Gansey&Ronan göndermeleri beni güldürdü. İlk kitap genel olarak baya romantizmden muzdaripti ama ilk kitap o kadar dolu dolu geçti ki o sahneleri aratmadı.Fakat bu kitapta ucundan bir şeyler olsun beni yerimden zıplatsın isterdim. Son yüz sayfası özellikle de son dört bölüm yine harikaydı. Adam'a bu kitapta baya hüzünlendim.Özellikle ilk kitabın sonunda yaptığı şeyin sonucunda girdiği ruh hali ve üzerine Blue ve Gansey'le yaşadıkları diğer kitaplarda onu daha sevindirik görmeyi ummamı sağlıyor.Üçüncü kitapta bol bol Blue okuyacağım için çok mutluyum.
Olay örgüsünün sonucu neler olacak daha çok merak ediyorum. Bu kitapla seriye katılan Mr. Gray karakterinin alameti ne olacak onu da merak ediyorum. Sıradaki kitabı daha çok beğeneceğime kesin eminimm. Kitabın diline gelirsek ilk kitaptan yazara alıştığım için çok zorlanmadım. Gerektiği yer kadar sözlük kullanmaya çalıştım. Kitapta şöyle bir durum var ki konuşmaların hepsi akıcı bir anlatımla yazılmışken, betimleme kısımları da bir o kadar zordu. Kitapta konuşmalardan çok paragraf paragraf iç anlatım olduğu düşünülürse buyurun keyifli okumalarr...

The Raven Boys - Maggie Stiefvater | Betül'ün Yorumu

Kitap Adı: The Raven Boys (The Raven Cycle #1)
Yazar: Maggie Stiefvater
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 420
Goodreads Puanı: 4.04
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Every year, Blue Sargent stands next to her clairvoyant mother as the soon-to-be dead walk past. Blue never sees them--until this year, when a boy emerges from the dark and speaks to her.
His name is Gansey, a rich student at Aglionby, the local private school. Blue has a policy of staying away from Aglionby boys. Known as Raven Boys, they can only mean trouble.
But Blue is drawn to Gansey, in a way she can't entirely explain. He is on a quest that has encompassed three other Raven Boys: Adam, the scholarship student who resents the privilege around him; Ronan, the fierce soul whose emotions range from anger to despair; and Noah, the taciturn watcher who notices many things but says very little.
For as long as she can remember, Blue has been warned that she will cause her true love to die. She doesn't believe in true love, and never thought this would be a problem. But as her life becomes caught up in the strange and sinister world of the Raven Boys, she's not so sure anymore.
Kitabı tahmin ettiğimden daha çok beğendim. Beni baya hislere boğan ve bazı satırları daha neler göreceğim diyerek okuduğum bir kitap oldu. Öncelikle ilk defa tam olarak "fantasy" türünde bir kitabı İngilizce okuyacağım için çok heyecanlıydım. Fakat kitabı içime çeke çeke beğendiğim ve okuyabildiğim için çok fena mutluyum. Kitap ne yazık ki çok karışık bir anlatıma sahipti. Özellikle de sürekli geçen bazı terimlerin altında yatan büyük nedeni çok sonradan tam anlamıyla öğreniyor olmamız beni en çok boğan durum oldu. Bana sorarsanız çok kalabalık bir karakter ailesi vardı. Bunun kafa karıştırmasında en büyük neden de isimlerin çok garip olmasıydı. Tamam, Blue zaten baş karakter ve unutulması zor. Fakat Persephone diye tuhaf mı tuhaf bir isim vardı ki kendisinin Maura'nın arkadaşlarından biriydi. Ama tam olarak kesin aklımda tutana kadar Persephone neydi ya diyerek çevirisine baktığım bile oldu. Bu tip tuhaf isimler çok fazlaydı kitapta. Mesela Glendower diye bir isim vardı ki tam olarak yavrucum Gansey bunu size açıklayana kadar Glendower bir kişi mi yoksa bir mekan mı kavrayamıyorsunuz. Bunun dışında yine tuhaf bir isim olan Chainsaw vardı. Yani Stiefvater böyle garip isimleri serpmişti ve akılda tutmak benim açımdan diğer yarıya ulaşıncaya kadar oldukça zordu.
“You are being self-pitying."
"I'm nearly done. You don't have much more of this to bear."
"I like you better this way."
"Crushed and broken," Gansey said. "Just the way women like 'em.”
Kitabın konusuna değinecek olursam da Blue küçüklüğünden beri medyum annesinin söylediği geleceğiyle ilgili, gerçek aşkını öptüğünde o kişinin öleceğini bilerek büyür. Annesi ve yarı halalarıyla beraber tam bir medyum ailesinde yaşamaktadır. Evleri geleceklerini okumaları için sürekli annesine ödeme yapan müşterilerle doludur. Her yıl o sene içerisinde ölecek insanların ruhlarının yürüdüğü St Mark's Eve'e gittiğinde ilk defa o sene içinde ölecek bir ruhla kendisi iletişim kurar. Normalde Blue'nun medyum yetenekleri yoktur, sadece annesinin yanında durduğunda müşterisinin geleceği hakkında daha kesin şeyler görebilmesini sağlar. Annesinin arkadaşı Neeve'ye göre, Blue'nun ilk defa ölecek bir ruhu görmesinin alameti de o kişini Blue sayesinde öleceğidir. Bu durumda tabii ki o ruh Gansey olduğu için, Blue ve Gansey nasıl bir araya gelecek ve öpüşecekler deli gibi merak konusu. Gansey de zengin piçler olarak anılan ve Blue'nun her daim uzak durduğu Aglionby öğrencilerinden biridir. Ayrıca onlara raven boys yani kuzgun oğlanlar da denir.
“My words are unerring tools of destruction, and I’ve come unequipped with the ability to disarm them.”
Raven boyslar gerçekten harikaydı. Her biri ayrı mükemmel, iç yüzlerinde farklı kişiler ve kendilerine ait bambaşka hikayeleri vardı. Aslında ilk kitapta buna çok az şahit olsak da Ronan'ın babası neden ölmüş, aslında önceden Ronan nasıl biriymiş merak etmek zorunda kalıyorsunuz. Ayrıca Ronan aralarında en çatlak kişi diyebilirim. Özellikle de chainsaw adında yavru bir kuzgunu yeni doğmuş bebeği gibi kanatları altına alması ve cinsiyetini "she" olarak belirleyip arada bir onu beslemem gerek demesi beni kahkahaya boğdu. Benim şu anda açık ara favorim Gansey elbette. Gansey'in hikayesi tam bir gizem üzerine kurulu. Glendower denilen hattı bulmak için kafayı yemek üzere ve dostları da ona katılıyor bu karmaşık yolculuğunda. Bu kitap Gansey ve Blue arasında sizi feels'e boğacak türde değildi ne yazık ki. Ama ne zaman ki ikili gelecekte bu öpüşme kısmıyla ilgili sanrı tipi şeyler görseler kitaba yapıştım resmen. Aslında ilk yarıya kadar kitabı bu kadar beğenmemiştim fakat ne zaman  Glendower olayı mantıklı bir hal almaya başladı ve aklımın ucundan geçmeyecek karakterler hakkında çok büyük gerçekler öğrendik ki büyük merakla okumaya başladım. Tabii bir de Adam vardı ama benim için Ronan ve Gansey'den sonra geliyor kendisi. Önce Blue'dan tıpış tıpış uzaklaşırsa gözüme girecek kesin. Son cümle çok fena bitirdi ilk kitabı. Oğlanlardan biri öyle bir cümle kurdu ki aslında bu dediğini altında yatan gerçeği, o rüyaların ona ne yaptırdığını çok merak ediyorum. Kitaptaki dostluk kavramı da mükemmeldi. Aslında her ne kadar birbirlerine sözlü olarak bağlılıklarını dile getirmeseler de özellikle de dörtlüden biri hakkında öğrendiğimiz şok edici bilgi karşısına gösterdikleri tavrın samimiyeti beni baya şaşırttı.
“Gansey had once told Adam that he was afraid most people didn't know how to handle Ronan. What he meant by this was that he was worried that one day someone would fall on Ronan and cut themselves.” 
Ayrıca kitabın dilinden söz edecek olursam gerçekten zor bir anlatımı vardı. Özellikle başta üçüncü şahıs anlatımıyla kitaptaki her karaktere bölüm verilmesini alışmam gerekti. Ayrıca yazar hep böyle kelimelerin farklı anlamlarını kullanmıştı. Çok fazla sözlük kullandım ama çoğu zaman ne zaman sözlükten o kelimenin anlamına baksam bile cümleye tam bir anlam veremedim. Yazarın kalemine alışma sürecim yarıya kadar sürdü. Ama sonrasında sözlük çok nadir kullanarak okudum. Okumak istiyorsanız bu kitaptan önce bol bol İngilizce okumalısınız. Ve kitabı okuduğunuzda da dikkatli bir şekilde spoiler olmayacak şekilde internetten araştırma yapabilirsiniz. Mesele ben okuduğum kısımların ana özetini wikipedia'dan okudum ve çok işime yaradı. Bir bakımdan kitaba daha mantıklı bir bakış açısıyla bakmamı sağladı. Anlayacağınız kitabı çok beğendim. Maggie Stiefvater, Ürperti serisinden sonra kendini çok geliştirmiş. Yazarı türkçe okurken de tuhaf bir anlatım tarzı olduğunu düşünüyordum, İngilizce okuduğumda daha da tuhaf olduğuna şahit oldum. Bu kitap harika bir gizem üzerine kurulu. Karakterlerin asıl yüzleri ne çıkacak, Blue ile Gansey birbirlerinin ölümü olmadan kavuşabilecekler mi ve Ronan'ın manyak kuzgunu Chainsaw aslında belki de ne, büyük merakla sıradaki kitabı okuyacağım.